Selçuklu fetihleri, Oğuz
ve Türkmenler’in büyük bir kısmının Ön ve Küçük Asya’ya göç etmesine neden
oldu. Yakın ve Orta Doğu, Kafkas ötesi Anadolu’ya yapılan göçlere rağmen yine
de Oğuz ve Türkmen boylarının büyük bir kısmı, Orta Asya hudutları içinde
kalmışlardı. XI. Yüzyılın ikinci yarısında Oğuz boylarının bazı grupları,
şimdiki Batı ve Güney Kazakistan sınırları içinde Kıpçaklar ile karışık
yaşıyorlardı.
Kuzey Hazar civarı, Sır
Derya ve Aral çevresi Oğuzları, fazla büyük olmamakla birlikte toplu halde
gruplar halinde yaşamaktaydılar. Bunlar bir zamanlar Sır-Derya Yabgu Devleti’ne
tabi olan göçebe ve yarı göçebe Oğuzların kalıntılarıdır.[1]
Onuncu asrın sonlarında İslâm dinini kabul
ederek iyice güçlenen Oğuzlar, komşuları Peçenekler ve Hazarlar ile savaşlar
yaparak onları yendiler. Fakat XI. yüzyılın ortalarında, Oğuzların İslâm dinini
kabul etmemiş olan bir kısmı, Kıpçaklar’ın baskısıyla yurtlarını terk ederek
Karadeniz’in kuzeyinden Tuna boylarına, oradan da Balkanlara indiler. İslâm
dinine girmedikleri için etraflarını saran Hıristiyan devletlerin baskısıyla
kısa zamanda benliklerini kaybederek, örf, an’ane ve geleneklerini unuttular.
Eriyip, yok oldular. Geri kalanları da Bizans hizmetine girdiler. 1071’de
yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi’ne Bizanslıların yanında katıldılar. Fakat
çok geçmeden Selçuklular tarafına geçtiler.[2]
Tarihi kayıtlar Oğuzların
iki nehir arasında yaylak ve kışlak hayatını hayvancılık ile sürdürdüklerini ve
Yengikent’te oturduklarını aktarmaktadır. Fahreddin Merverûdî’nin XII. Yüzyılda
aralarında Oğuz ve Kara-Oğuzlar’ında bulunduğu Türkîzebân kabilelerin
ekonomisiyle ilgili naklettikleri de bu bağlamda büyük önem taşımaktadır.[3]
İslâm dinini kabul eden
Selçuk Bey’in idaresindeki Oğuz boyları ise, Oğuz Yabgu Devleti hükümdarının,
kendilerine kötülük yapacağından çekinerek, yurtlarından ayrılıp Horasan
taraflarına gittiler. Mâverâünnehir’de kalan diğer Oğuz boyları da, Kıpçakların
hücum ve baskıları sonunda dağıldılar. Böylece Oğuzlar Devleti yıkıldı.
Yerlerinde kalan Oğuzlar ise Karaçuk dağları bölgesinde, Mangışlak’da ve Seyhun
Nehri kıyılarında yerleştiler. Daha sonra Karahıtayların ve Karlukların baskısı
netîcesinde, Horasan’a gelip Selçuklulara tâbi oldular.[4]
Selçuk’un büyük oğlu
Arslan İsrâil, Horasan’da hâkimiyet kurup, diğer Oğuz boylarını idaresi altında
topladı. Daha sonraları, Tuğrul ve Çağrı Beyler idaresindeki Selçuklular,
Sâmânoğulları ile ittifak kurarak, Karahanlılar’a ve Gazneliler’e karşı
mücadele ettiler. Selçukluların başarılı idareleri sebebiyle pek çok Oğuz boyu
onların hâkimiyetinde toplandı. Birçokları yerleşik hayata geçti.
Selçuklu Devletinin
kurulmasında esas rolü oynayan Oğuzlar ve diğer Oğuz boyları, XI. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren akın akın İran, Irak, Anadolu ve Suriye’ye doğru
yayıldılar.[5]
Selçuklu Devletinin sınırlarını Ceyhun Nehrinden Akdeniz’e kadar genişlettiler.
İslâmiyet’i kabul etmeden önce dünyevî maksatlar ve kuru cihangirlik için
çalışan, harp eden ve soylarının temizliğiyle tanınan Oğuzlar, İslâm dinini
yaymaya gayret ettiler. Gittikleri yerlerde doğruluğun, adaletin, ilmin ve
medeniyetin savunuculuğunu yaptılar. İnsanlara hizmet etmek, ilmin ve
medeniyetin yayılmasını sağlamak için pek çok cami, medrese, kervansaray, hamam
ve köprü yaptırdılar.
Büyük Selçuklu, Türkiye
Selçukluları, Akkoyunlular, Salgurlular, Artukoğulları, Karamanoğulları,
Ramazanoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlı devletlerini kurarak gaza ve cihad
anlayışına hizmet ettiler. İslâmiyet’in ve Müslümanların yok edilmesi için
çalışan Haçlılara karşı parlak zaferler kazandılar. İslâmiyet’e, ilme ve
adalete karşı olan ortaçağ Avrupa’sına pek çok yenilikleri götürdüler. Bugün
Türkiye, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Afganistan, Irak ve Suriye’de yaşayan
Türkler, Oğuzların neslindendir.[6]
[1] Agacanov, a.g.e.,312.
[2] Sümer, a.g.e., 117-118.
[3] Agacanov, a.g.e., 131.
[4] Sümer, a.g.e., 118.
[5] Sümer, a.g.e., 119.
[6] Sümer, a.g.e., 120.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder