Tarihi kaynaklara göre konar-göçer olarak VI.
ve VIII. yüzyılda ortaya çıkan Oğuzlar, Göktürk Devleti’nin de kurucuları
arasında sayılır. Bu sebeple Oğuz adı özellikle Orhun ve Yenisey yazıtlarında
sıklıkla kullanılmaktadır. Orhun Kitabeleri’nde yerli-yabancı, göçebe-yerleşik
bütün siyasi ve kavmi topluluklar için “budun” kelimesi kullanılıyor. Oğuzlar
ise “Tokuz Oğuz” şeklinde telafuz
ediliyor. Yenisey Yazıtlarında altı boy olarak belirtilen Oğuzlar, Uygurların
Göktürk Devletine son vermesinden sonra (M.S 744 yılında) Uygur egemenliği
altına girmiştir.[1]
Daha sonra Oğuzların bir bölümü batıya göç ederek Aral Gölü’nün kuzeyinde kendi
yaşamlarını devam ettirmeye çalışmışlardır.
Oğuzlar kendi içinde doğu ve batı kolu olmak
üzere ikiye ayrılır. Dillerinde s/z seslerinin egemen olduğu doğu kolunu
Oğuzlar oluştururken; r/l seslerinin hâkim olduğu batı grubunu da soydaşları
olan Ogurlar oluşturur.[2] Ayrıca
Oğuzların Tula (Tugla) boylarında, ırmağın kuzeye doğru kıvrım yaptığı kısmında
yaşadıkları anlaşılıyor. Kitabelerde Oğuzlar kuzeyde yaşayan bir budun olarak
gösteriliyor. Oğuzlar dokuz boydan meydana gelen bir budun oldukları için
onları bazen “Tokuz Oğuz budun” ya da “Tokuz Oğuz beğleri” şeklinde kitabelerde
görürüz.
Yine aynı dönemde Göktürk hâkimiyetinde
görünen Oğuzlar bazen Üç Oğuz bazen de Sekiz Oğuz şeklinde anılmakla
birlikte yaygın olarak Dokuz Oğuz olarak belirtilmiştir. Göktürkler çağında
Edizler iki boy, Uygurlar 10 boy, Tatarlar 30 boy halinde idiler. Göktürklerin
batı kolu ise 10 boy halinde idi ve “On-Ok” diye anılıyordu.[3] Oğuzların
tarihlerini aydınlatan en eski ve en açık bilgilere Göktürk yazıtlarında
rastlanılmaktadır. Onlar bu dönemde, Göktürk Devleti’nin muhalifleri olarak
belirmektedir. Tonyukuk yazıtından anlaşıldığına göre Göktürklerin
istiklâllerini kazandıkları ilk yıllarda Oğuzların başına da kağan oturmuştu.
Bu kayıttan Oğuzlarda taht değişikliğinin mi
meydana geldiği yoksa bağımsız mı oldukları konusu açık değildir. Bununla
birlikte, onlar, Göktürk Devleti’nin kuruluşu esnasında kuzeydoğuda Togla/Tula
ırmağı boylarındaydılar. Göktürklerin kuzeye doğru genişlemesinden rahatsız
olarak Çin ve Kitanlarla ittifak kurma yoluna gitmişlerdi. Göktürk Veziri
Tonyukuk bunu duyunca oldukça müteessir olmuş ve onların arzu ettikleri
ittifakı kurmalarına fırsat vermeden saldırmak amacı ile İlteriş Kağan’dan izin
istemiş, Kağan’ın “gönlünce sevk et” emri üzerine Oğuzları Togla/Tula ırmağı
kenarında mağlup etmiştir. Tonyukuk’un ifadelerinden, Oğuzların bu savaştan
sonra Göktürklerin idaresine giridiği ancak, Türgişler tarafından yeniden
isyana teşvik edildiği de tespit olunmaktadır.[4]
Yazıtlardan anlaşıldığına göre Oğuzlar ile
Göktürkler arasında dört veya beş kez savaş olmuştur. Bunların ilki Togu Balık’ta
yapılmıştır. Kültigin (Köl-tigin) bu savaşta bizzat bulunmuştur. Bundan sonra,
Antırgu, Çuş-Başı, Ezginti Kadaz ve Amga Kurgan olmak üzere dört savaş daha
yapılmıştır. Bununla birlikte Bilge Kağan sadece dört savaş yapıldığını
anlatmaktadır. Son savaş Üç Oğuzlar ile yapılmıştır. Bu savaşların birinde
Oğuzların Hanı Baz Kağan da öldürülmüş ve nihayet Oğuzlar, Göktürklere tâbi
olmuştur.[5]
Bilge ve Kültigin adına dikilen kitabelerde
Göktürk Kağanı kendisini “Türk”, Dokuz Oğuzları “Oğuz” diye anmakla birlikte
onlar için “Oğuz budunu benim kendi budunumdu” demektedir. Üstelik Oğuzların
isyan etmeleri “yerin ve göğün birbirine karışması” gibi tabiatüstü bir tasvir
ile takdim edilmektedir. Yerin ve göğün birbirine karışmasının imkânsızlığı
ikinci bir açıklama ile sonuçlandırılmakta “Oğuz’un yüreğine kıskançlık düştüğü”
vurgulanmakta; bu çerçevede Türk toplumu için en büyük maraz olan bir hakan
etrafında toplanamama teması izah edilmeye çalışılmaktadır.[6]
Kitabelerde, Göktürk hakanı devletin
kurucuları olarak “Türkleri” merkeze oturtmakta, Oğuzları ise hemen her hitap
içinde birinci sırada vermektedir. Göktürk Devleti’nin yıkılışından sonra Türk
adlı bir boy veya oymağa rastlanmadığına göre Türk sadece bir siyasî
isimlendirme mi idi?
Ünlü tarihçi V. Barthold Oğuzlar ile Türkleri
aynı boy olarak saymanın doğru bir düşünce olacağını savunmuştur. Barthold’a
göre eğer VIII. yüzyılda Oğuzlar ve Karluklar gibi Türk adlı ayrı bir boy olsa
idi Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra çarçabuk tarihten çekilmiş olması
gerekirdi. Oysa Türk, Arap coğrafyacıları tarafından dil olarak birbirine
kardeş olan birçok kavimler için kollektif bir ad olarak kullanılmakta, Bilge
Kağan’ın “Benim Türküm milletim” diye hitap etmesi de bu hususu
doğrulamaktadır. Buna mukabil F. Sümer, Türk adının kavmî bir isim olmayıp
onlardan yalnız birinin adı olduğu ve Göktürk hanedanının dabu boya dayandığını
ileri sürmektedir. Keza buna benzer bir görüş F. Lazslo tarafından da
ileri sürülmüştür.[7]
Netice ne olursa olsun, Türk adının yükselişi
ve dünyaya yayılması neden Oğuzlar aracılığı ile olmuştur sorusu anlamını
muhafaza etmektedir. Ruslar, Güneylerden akıp giden Türklerden sadece Oğuzları
(Bizans kaynaklarına göre Uz) Türk (Tork) diye isimlendirmişlerdir. Aynı
şekilde Oğuzların, İslamiyet’e geçiş dönemlerinde Türkmen diye
isimlendirilmeleri de manidardır.
Çünkü bu isim içinde Türk adı gayet açık
olarak yer almaktadır. Öte yandan, Osmanlı kroniklerinde devlet Türk devleti
olarak takdim edilirken konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmeleri “Türkmenlikten
çıkma” olarak nitelendirilmiştir.[8]
Acaba, Türk adı eski devirlerden beri yerleşik medeniyetin ve otoritenin mi
temsilcisi idi? Şayet böyle ise Türk budununun siyasi bir isimlendirme olması
icap eder ki, Bilge Kağan ile Oğuzların akrabalık derecesi biraz daha açığa
kavuşmuş olur.
716 yılı ve devam eden süreç içerisinde batı
Türklerine (On Oklar) yani onların kalıntılarına karşı Oğuzlara ve Bayırkular’a
karşı seferler yapıldı.[9] Göktürk
hâkimiyetine giren Türk boylarının siyasî varlıklarını devam ettirmeleri ve “Türk
Milleti” içinde zaman zaman istikrarsızlık unsuru olmaları Bilge Kağan’ı
fazlası ile rahatsız ettiğinden kitabeler bir yerde milli birlik temasını ana
fikir olarak işler. Bu yüzden Oğuzların muhtemelen 717 yılında isyan etmeleri
ve Çin’e doğru yürümeleri de Bilge Kağan’ı fazlasıyla “ökündürmüştür”
(eseflendirmiştir).
Oğuzların Göktürk Devleti’nin yıkılışında da
rol aldığı bilinmektedir. Bundan sonra onlar bir müddet Uygurların hâkimiyetinde
kaldılar. Bu dönemde Uygur Kağanı Kül-Bilge Kağan’ın oğlunun idaresinde kaldılar.
Hatta onun Türk Budunu üzerine düzenlediği sefere katıldılar ve “Türk budunu
bütün yok ettiler” (744). Bununla birlikte Oğuzların hepsinin Uygurlara
tâbi olmadıkları da anlaşılmaktadır. Nitekim Kül-Bilge Kağan’ın ölümünden sonra
oğlu Tengride Bolmış İl Etmiş Bilge Kağan hükümdar olunca Oğuzların taarruzu
ile karşılaştı. Bu sırada, Oğuzlar, Sekiz Oğuz olarak anılmaktadır ki bu
husus onlardan sekiz boyun isyan halinde olması ile ilgili olmalıdır.
İl Etmiş Bilge Kağan Oğuzların yanı sıra
Karluk, Dokuz Tatar gibi başka Türk boyları ile de uzun süre mücadele etti. Bu
dönemde Uygurların hâkimiyetine girmek istemeyen Karluklar batıya doğru
çekildiler. İhtimal ki, Oğuzların da büyük bir bölümü bu göçe katılmıştır.
Taberi’nin 820-21 yılı olaylarını zikrederken, Oğuzların Semerkand’ın doğusunda
Soğd ve Sir Derya arasındaki bölgeye Dokuz Oğuzların akın yaptıklarına dair
haberler vermesi, onların anılan tarihten çok daha önce Talas bölgesine
geldiklerinin işareti sayılabilir.[10] Öte
yandan F. Sümer’in Sir Derya boylarına sokulmuş olan Oğuzların On-Okların hâkimiyetini
tanımış olan Oğuzlar olması gerektiği tezini ileri sürmüş ise de iddiasını
teyid ederek olan delillerini ortaya koymamıştır.
[1] Sümer, Faruk, Oğuzlar(Türkmenler), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları,1999, s.42.
[2] Laszlo, Rasonyı, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1988. s.88.
[3] Sümer, a.g.e., s.21.
[4] Sümer, a.g.e., s.22.
[5] Talat, Tekin, Orhon Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, s.62.
[6] Tekin, a.g.e., s.63.
[7] Sümer, a.g.e., s.23.
[8] Ferit Erden, Boray, Bilinmeyen Tarih Ve Türkler, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2013, s.157.
[9] Denıs, Sınor, Erken İç Asya Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s.418.
[10] Ahmet, Taşağıl, Ergenekon’dan Kağanlığa- Türk Model Devleti Gök Türkler, Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2016, s.215.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder