Çepni boyunun Divân-ı Lügati’t-Türk’e göre tanımlanmış tamgası.
Anadolu’nun bir Türk
vatanı olmasında çok önemli rol oynadıkları tarih otoriteleri tarafından kabul
edilen Çepnilerin Anadolu’daki varlıkları on ikinci yüzyıla kadar gitmektedir.
Çepnilerin Anadolu’ya
nasıl geldikleri, nerelere yerleştikleri, nasıl yayıldıkları hakkında ise
ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. Onikinci ve onüçüncü yüzyıllara ait belgeler
daha çok Çepni varlığından ve onun menşeinden söz etmekte, daha sonraki
yüzyıllarda ve özellikle on altıncı yüzyıldan itibaren tutulmaya başlanan
Osmanlı tahrir defterlerinden elde edilen bilgiler, Çepnilerin Anadolu’nun
iskânında ve Türkleşmesinde oynadıkları büyük rolü ortaya çıkarmaktadır.
Boyun ismine Kâşgarlı
Mahmud’un Oğuz boylarını gösteren listesinde rastlanır. Burada Çepni boyu yirmi
birinci sırada zikredilmiş ve damgası da gösterilmiştir. Fahreddin Mübarek Şah’ın
(XIII. yüzyılın başları) listesinde de Çepni adının görülmemesinin sebebini
kesin olarak izah etmek güçtür. Reşîdüddin (XIV, yüzyılın başları) Çepniler’i
Üçoklar’ın dördüncü boyu olarak gösterir.[1]
Çepni adının ise “düşmanla
her zaman savaşır” manasına geldiğini yazarak Bayındır, Becene (Peçenek),
Çavuldurlar’la (Çavundur) ortak olan ongunlarının sungur, şölenlerdeki et
paylarının da “sol karı yağrın” yani sol kürek kemiği kısmı olduğunu bildirir.[2] Ebulgazi
Bahadır Han ise Çepni boyu ile ilgili olarak anlamının “cesur” ongununu ise
“hümay” olarak aktarır.[3]
XIV. yüzyılda Çepni adı,
Ebû Hayyân’ın, Kitabul-Idrâk li-Lisânil Etrâk adlı eserinde “Çepni-kabîletün
minet-Türk” şeklinde geçer. Eserde, Türk boylarından sadece Kınıklarla
Çepnilerden söz edilmektedir. Bu bilgi XIV. yüzyılda Çepnilerin sadece Anadolu’da
değil, Mısır’da bile tanındığını göstermesi bakımından çok önemlidir. On
yedinci yüzyılda Katip Çelebi, Cihannûma adlı coğrafya kitabında Çepnilerden
söz ederken dillerinin Türkçe-Farsça karışık bir şey olduğunu söyler.[4]
Gyula Nemeth “Çepni”
adının Kırgızca çep (-kalkan) ve Türkçe çeper (-duvar, çit, parmaklık)
kelimeleriyle ilgili olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre Çepni adı kök
bakımından “koruyucu (birlik)” ve özellikle “sınır koruyucu (birlik)” anlamına
gelmektedir.[5]
Çepni adındaki “ni” eki Beçenek-Beçene-beçe adlarında gördüğümüz -ne, -na, -ne,
-ni, -nu, -nü ekiyle birleştirilebilir. Aynı eke Çağatayca tuzni (-buzağı)
kelimesinde de rastlanmaktadır.
Kafesoğlu da “Eski Türk
boylarının adları boyun siyasi ve sosyal hususiyetlerini meydana koymaktadır.”[6] dedikten
sonra Çepni’yi, askeri teşkilat ve unvanlarla ilgili olan Çor, Yula, Kapan,
Külbey, Yabuka, Yeney, Taryan, Iğdir, Buka, Tarduş vb. isimlerle birlikte bu
gruba dahil etmekte ve Çepni adının askeri ve siyasi özellik taşıdığını
belirtmektedir.
Geybullaev de Azerbaycan’ın
Şamaha bölgesinde Çepni kelimesiyle bağlantılı 17 yer adı bulunduğu bildiriyor.
Bunlardan Çepli, Cabani, Çapni şeklinde olanlar Zangezur ve Kuba bölgelerindedir.
Kazak şehrinin Daşsalahlı bölgesinde Çepli adlı bir yer bulunmaktadır.
Soltanşah Ataniyazov,
Şecere adlı eserinde Kaşgarlı, Reşidededin, Yazıcıoğlu ve Ebülgazi’den, bizim
de yukarıya aldığımız bilgileri aktardıktan ve bunlara Salar Baba’nın
görüşlerini ekledikten sonra Çepni kelimesinin etimolojisi üzerinde durur ve bu
bilim adamlarının güzel fikirlerini inkâr etmediğini, ama Çepni adının eski
Türk sözü olan ve “küçük grup”, “sürü” anlamındaki “çep”, “çöp” sözünden
türediğini de bilmemiz gerektiğini söyler.[7]
Daha sonra Çepnilerin
tarihi hakkında kısaca bilgi vererek, Selçuklular döneminde (11.YY.) bunların
büyük bir bölümünün İran’a, Türkiye’ye Kafkasya’ya ve Irak’a geçtiklerini,
Türkmenistan’da Alili, Ata, Göklen, Hatap ve Hıdırili boylarıyla Çepbe, Çovdur
ve Ersarıların Çepek, Burkazların Çepbece diyen aşiretlerinin kadim Cepnilerle
aynı kökten gelmelerinin mümkün olduğunu belirtir.
XV. yüzyılda Yazıcıoğlu
Ali, Reşüdüddin’den bazı değişiklikler yaparak Türkçe’ye çevirdiği ve “Tarih-i
Âl-i Selçuk” adlı eserinin baş tarafına aldığı Oğuznâme’de Çepniler Eserin
“Oğuz Han’ın Torunlarının Adlarının Manası ve Damgalan ve Kuşlarının Zikri”
adlı bölümde Oğuz’un yirmi dört torununun adları, adlarının anlamları,
damgaları ve kuşları belirtilmiştir.[8] Bu
kaynakta Çepni, Oğuz’un on altıncı torunu olarak gösterilmiş, Çepni’nin
anlamının “cesur”, kuşunun “devlet kuşu (hümay) olduğu belirtildikten sonra,
damgasının şekli verilmiştir.
Çepniler’in Anadolu’nun
fetih ve iskânında mühim roller oynadıkları bilinmektedir. XVI. yüzyılda
Anadolu’da onlara ait kırk beş kadar yer adının görülmesi bunun en önemli
delilidir. Hacı Bektâş-ı Velî’nin Sulucakarahöyük’teki ilk müridleri Çepniler’dendi.
Bektaşî çelebilerinin bu köydeki Çepniler’den tanınmış bir ailenin soyundan
gelmeleri kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca onların 1240 yılında vuku bulan Baba
İshak Türkmenleri’nin ayaklanmalarına katılmış olmaları da kabul edilebilir.
1277 yılında Sinop yöresinde kalabalık bir Çepni topluluğu yaşamaktaydı.[9] Aynı yıl
Çepni Türkleri Sinop’a saldıran Trabzon Rum İmparatoru Giorgi’yi denizde
yenerek Selçuklu Türkiyesi’nin bu en önemli ticaret limanının Rumlar’ın eline
geçmesine engel oldular.
Canit (Canik) denilen
Samsun-Giresun arasındaki bölgenin fethinde en büyük rolü bu Çepniler oynadı.
Hatta Bayramlu (Ordu) yöresindeki Hacı Emîrli Beyliği’nin onlar tarafından kurulduğunu
ileri sürmek de mümkündür. Giresun’un 798 veya 799 (1396-97) yılında Hacı Emîr oğlu
Süleyman Bey tarafından fethi üzerine Çepniler Trabzon yöresine ulaştılar.[10] 1405
yılında ise Trabzon-Erzincan yolu onların kontrolü altına girdi. 1461’de
Trabzon’u fethetmeye gelen Fâtih Sultan Mehmed şehrin güney ve batı yörelerinin
Çepniler’le dolu olduğunu görmüştü.
Çepniler’den bir kısmının
Uzun Hasan zamanında Akkoyunlular’ın hizmetine girdiği bilinmektedir. Nitekim
Uzun Ha-san’ın emirleri arasında Çepniler’den İl Aldı Bey de bulunmaktaydı. Bu
emîrin Trabzon Çepnileri’nden olması kuvvetle muhtemeldir.[11] XVI.
yüzyılda Anadolu’nun birçok yerinde Çepni oymakları yaşıyordu.
Halep Türkmenleri
arasında yaşayan Çepniler üç kol halinde olup bunlardan 397 vergi nüfuslu ana
kol Antep’in kuzeydoğusundaki Rumkale yöresinde yaşamaktaydı. Nüfusları çok az
olan diğer iki kol Başım Kızdılu Çepni adını taşımakta ve Amik ovasındaki
Gündüzlü’de bulunmaktaydı.[12] XVII.
yüzyılın ortalarında ana kol yine Rumkale yöresinde yaşamakta, fakat Başım
Kızdılu Çepniler batıda Aydın ve Saruhan sancaklarında oturmaktaydılar.
Diyarbekir bölgesindeki
Bozulus’a bağlı Çepniler de 1691 yılında birçok Bozulus oymakları gibi Rakka
bölgesinde yerleştirildiler. Bunlara beylerinin adıyla Kantemir Çepnisi
deniliyordu. Rakka’ya yerleştirilen Çepniler bu bölgeden iki defa kaçtılar.
İkinci kaçışlarında Turgutlu ve Bergama taraflarına gittiler (1141/ 1728) ve
oradan bir daha sürgün yerlerine dönmediler.[13]
Günümüzde Balıkesir, İzmir (Bergama). Manisa ve Aydın vilâyetlerindeki köylerde
oturan Çepniler, Başım Kızdılu ile Kantemir Çepnileri’nin torunlarıdır.
Çepniler’den önemli bir
kol da Sivas-Kırşehir bölgesindeki Ulu yörük topluluğu arasında yaşıyordu. Bu
Çepniler 926 (1520) yılında on yedi kışlakta oturuyor ve çiftçilik
yapıyorlardı, o tarihte vergi nüfusları 432 idi. 982 (1574-75) yılında ise
Çepniler’in vergi nüfusları dört katından fazla bir artış kaydederek 1884e
yükselmişti.[14]
XVI. yüzyılda Konya
bölgesinde de mühim bir Çepni topluluğu bulunuyordu. Bu Çepni topluluğundan
bir kol I. Selim devrinde Eski İl kazasındaki altı köyde yerleşmiş ve bu koldan
sadece küçük bir oba eski yaşayışını sürdürmüştü. İkinci Çepni kolu Turgut
kazasındaki bazı ekinliklerde çiftçilik yapmakta, üçüncü Çepni kolu ise Karaman’ın
batısındaki Mahmudlar kazasına bağlı dört köyde oturmaktaydı.[15]
Çepniler Yavuz Sultan
Selim devrinde Trabzon sancağında bilhassa Giresun -Kürtün ve Vakfıkebir
arasında yoğun bir şekilde yaşıyorlardı. Bundan dolayı bu yörenin batı kesimine
Vilâyet-i Çepni adı verilmişti. Çepniler daha sonraki yüzyıllarda Trabzon’un
doğusunda bulunan yerlere göç ederek oralardaki Türk yerleşmesinde önemli bir
rol oynadılar.[16]
Günümüzde Sürmene, Of ve Rize’nin özellikle merkez nahiyesi ile Karadere ve
İkizdere’deki Türkler’in önemli bir kısmını onların torunları meydana getirir.
Şimdi bile adı geçen yerlerde Çepni adını taşıyan ailelere rastlanır. Bununla
birlikte Çepniler’den bazıları Rize yöresinde de durmayarak Batum’a kadar
gitmişlerdir.
Bunlardan başka nüfusları
az olmakla birlikte Maraş, Bozok. Çukurova, Koçhisar, Çorum ve Hamîd
sancaklarında da bazı Çepni oymakları bulunmaktaydı. Öte yandan İran’da
Safevîler’in hizmetinde de Trabzon bölgesinden gelen bir Çepni topluluğu vardı.
Fakat bunların nüfusları fazla olmadığı için XVII. yüzyılın İkinci yarısından
itibaren adlarına rastlanmamaktadır. Bütün bu bilgilerden anlaşılacağı üzere
Çepniler Anadolu’daki Türk yerleşmesinde en önemli rolü oynamış boylardan
biridir.
[1] Yücel, Hacaloğlu, Tarih Boyunca Anadolu’da Türk Nüfus Ve Kültür Yapısı, Türk Yurdu Yayınları, Ankara, 1995. s.86.
[2] Sümer, a.g.e., s.315.
[3] Ebulgazi Bahadır Han, a.g.e., s.51.
[4] Faruk, Sümer, Çepniler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1992. s.56.
[5] Sümer, a.g.e., s.58.
[6] Kafesoğlu, a.g.e., s.135.
[7] Ataniyazov, a.g.e., s.158.
[8] Sümer, a.g.e., s.315.
[9] Gündüz, a.g.e., s.88.
[10] Sümer, a.g.e., s.316.
[11] Sümer, a.g.e., s.89.
[12] Gündüz, a.g.e., s.93.
[13] Sümer, a.g.e., s.318.
[14] Sümer, a.g.e., s.100.
[15] Sümer, a.g.e., s.102.
[16] Gündüz, a.g.e., s.127.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder