Oğuzlar arasında Oğuz-namelerin çok eskiden
beri var olduğu bilinmekle birlikte, bugün çok eski zamanlara ait bir Oğuz-name
elde mevcut değildir. Fakat bununla birlikte bize kıymetli bilgiler veren
çeşitli kaynakların yanı sıra daha sonra Oğuz-nameden yararlanılarak
oluşturulmuş, içinde olağan üstü olaylar taşıyan Oğuz-name diyebileceğimiz
eserler mevcuttur. Oğuz Kağan Destanı’nın dört ayrı yazması vardır. Çağatayca,
Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili,
edebiyatı, folkloru, tarihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Destan Türklerin
atası olduğu varsayılan Oğuz Kağan’ın hayatını anlatır. [1]
Yukarıda bahsedildiği üzere Türk milletinin
en etkili kollarından birini Oğuzlar oluşturmaktaydı. Türk milletinde var olan
destan geleneği Oğuzlarda da devam etmiştir. Oğuz topluluklarının destanî
menkıbelerinin anlatıldığı eserler çeşitli kaynaklarda “Oğuz-name” olarak
anılmıştır.
Bu destanın bugün başlıca iki yazılı şekli
kalmıştır. Bunlardan biri İslamiyet tesirinden uzak olarak Uygur yazısı ile
yazılmış’ varyantıdır Uygur varyantı destanın daha eski şeklini gösterir. Uygurca
yazmada eksiklilikler bulunması dolayısıyla destanın nerede ve ne zaman yazıldığına
dair bir bilgi yoktur.[2] Destandaki
Altın Kağan ve Çürçet Kağan adları ile 1125’de Çin’e hakim olan Tonguz hanedanı
yani Kinler kastedilmektedir![3] Oğuz
Kağan Destanı’nın en eski şekli olan Uygur yazmasında baş ve son kısımlar
eksiktir.
Uygurca metin ile Reşidüddin’in yazdığı
varyantlar arasında benzerlikler ve farklılıklar vardır. Reşidüdinin eserini
yazarken eski Türk kaynaklarına başvurmuştur. Bu durum ise destanın çok eksiden
tespit edildiğini gösterir. İslami Oğuz Kağan olan Reşidüddirı’in Farsça metni,
bazı değişikliklerle XV. yüzyılda Yazıcıoğlu tarafından Batı Türkçesine;
Ebülgazi Bahadır Han tarafından da Çağatay Türkçesine aktarılmıştır.
Ebülgazi Bahadır Han’ın, Reşidedüddin’in
eserinden faydalanarak Çağatay Türkçesine aktardığı Şecere-i Terakime (Oğuz
Kağarı) Türkiye Türkçesiyle yayınlamıştır.[4] Ebulgazi
Bahadır Han’ın “Şecere-i Terâkime” adlı eserinin 30. Sayfasından itibaren Oğuz
Han’ın Hindistan, İran, Şam, Mısır vb. seferleri anlatılır.[5] (geniş bilgi için “ Türklerin Soy Kütüğü”, M.
Ergin yayınına bakınız) Muharrem Ergin
metni hazırlarken W. Bang ve R. R. Arat’ın Oğuz Kağan Destanı’nı esas almıştır.[6]
Destandan kısa bir örnek vermek gerekirse;
“kene
kinlerden bir kün ay kaga, nug közü yarıp bodadı, irkek ogul togurdı,”
Görüldüğü üzere Uygurca metinde klasik
metinle benzer ifadelerle başlar fakar metnin içeriği diğer varyantlardan
farklı olarak daha az İslami motif barındırır.
Mısırlı Türk müellif Ebu Bekr b. Abdullah b.
Aybek ed Devaderi yazmış olduğu Dürerü’ttican isimli Arapça eserinde 1229 yılı
olaylarından bahsederken Oğuz-name’den şu şekilde bahsetmiştir: “Oğuz
Türklerinin yanında Oğuz-name denilen bir kitap vardır ki elden ele
dolaştırırlar. Oğuzların bidayeti halleri ve ilk padişahları hep bu kitapta
mezkûrdur. Oğuz diye Türklere denir ki büyükleri Oğuz isminde birisi imiş.”[7]
Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyelerin
sonlarında “Dedem Korkut boy boyladı soy soyladı, bu Oğuz-nameyi düzdi koşdı”,[8] “Dedem
Korkut geldi şadılık çaldı, boy boyladı soy soyladı, gazi erenler başına ne
geldiğin söyledi, bu Oğuz-name Beyregü olsun didi.”[9], “Dedem
Korkut gelüben boy boyladı soy soyladı, bu Oğuz-name Yigenegün olsun didi.”[10], “Dedem
Korkut gelüben şazılık çaldı, bu Oğuz-name’yi düzi koşdı, Begil oğlı Emrenü
olsun didi.
Gaziler başına ne geldigini söyledi.”, “Dedem
Korkut gelüben boy boyladı soy soyladı. Bu boy Delü Dumrulun olsun, menden
sonra alp ozanlar söylesün, alnı açuk cömerd erenler dinlesün didi.”[11], “Dedem
Korkut geldi kopuz çaldı, gâzi erenler başına ne geldügin söyledi.”[12] İfadeleri
yer almaktadır. Bu ifadelerden Oğuz kahramanlarından her birisi için bir hikâye
veya destan söylendiği, bunlara “Oğuz-name” isminin verildiği, bu destanlarda “gazilerin
başına ne gediği”nin anlatıldığı anlaşılmaktadır. Yine bu ifadelere göre Dede
Korkut bu Oğuz-nameleri “kopuz” çalarak söylemektedir. Oğuz-name’yi “alp
ozanlar” söyleyip “alnı açık cömert erenler” dinlemektedir.
Yukarıda verilen bilgilerden Oğuzlar arasında
Oğuz-namelerin çok eskiden beri var olduğu bilinmekle birlikte, bugün çok eski
devirlere ait bir Oğuz-name elde mevcut değildir. Fakat bununla birlikte bize
kıymetli bilgiler veren çeşitli kaynakların yanı sıra daha sonra Oğuz-nameden
yararlanılarak oluşturulmuş, içinde epizotlar taşıyan Oğuz-name diyebileceğimiz
eserler mevcuttur. Oğuz Destanı’na ait diğer bir önemli kaynak ise Moğol
Tarihçisi Reşideddin Tabib’in 1305 yılında yazmış olduğu Camiü’t Tevarih adlı
eserdir.
Yazar
bu eserinin birinci cildinde Oğuzlardan bahsetmiş, ikinci cildinde “Tarihi
Oğuzhan ve Türkan” başlığı altında; Oğuz’un ataları, doğuşu, evlenmesi,
çocukları, fetihleri, ölümü, hükümdarlığın Kün Han’a geçişi hakkında bilgi
verir. Boylara ad, yer, damga, ongun ve ülüşlerinin verilmesi, Kün Han’dan
sonra gelen Oğuz yabguları ve idareleri, yabgulardan sonra iktidarı ele alan
Kara Han oğlu Buğra Han ve neslinin idaresine ilişkin rivayetleri ve Oğuzların
idari ve sosyal alanda ki birçok konuda bilgi vermiş ve bunları biz araştırmacılara
aktarmıştır.
Prof Dr. Faruk Sümer’e göre
müellif, eserinde Oğuzlara ilişkin bu rivayetleri sözlü rivayetlerden
yararlanarak vermiştir. Bunları nakleden raviler tarih bilgisinden mahrumdur ve
yaptıkları rivayetlerin en yenilerinin tarihi bile 200-250 yıl öncesinin
olaylarına dayanmaktadır. F. Sümer bir tarihçi olarak bu bilgilerin
güvenilirliğini zayıf bulur.[13] Camiü’t
Tevarih’ten bu kısımları tercüme edip bu konuda etraflı araştırmalarda bulunan
Prof. Dr. Z. V. Togan’a göre ise Reşideddin yazılı kaynaklardan yararlanmak
suretiyle bu kısmı yazmıştır.[14]
Z. V. Togan, Reşideddin metnin de geçen bir
kısım lâkap, coğrafi isim ve kelimelerden hareketle buradaki bilgilere kaynaklık
eden Oğuz-name’nin muhtemelen daha önce Argu dilinde yazılmış olduğunu,
yararlanılan Türkçe Oğuz-name’nin sonra Uygur alfabesiyle yazıldığını ve eserde
kullanılan Türkçenin Karahanlılar çağı Sir Derya Türkçesi ve Oğuzca’nın
karışımı bir Türkçe olduğunu belirtmektedir.[15] Bu metin
Farsçaya çevrilerek Reşideddin’e verilmiş. Reşideddin bu Farsça ve başka bir
Moğolca metinden istifade ederek, bu metinlerin vermiş olduğu bilgilere sadık
kalıp yer yer kendisi de eklemelerde bulunarak metinini oluşturmuştur.
Yararlanılan Oğuz-name’yi tesbit eden raviler
Dede Korkut Kitabı’nı tesbit eden raviler gibi umumiyetle Ön Asya’da yaşayan
Türklerin arasından çıkmıştır.[16]
Görüldüğu gibi bu eser Farsça olmakla birlikte eserdeki Oğuzlarla ilgili kısım
Azerbaycan ve Anadolu coğrafyasında yaşamış olan Türklerin oluşturduğu bir Oğuz-name’ye
dayanmaktadır.
Reşideddin Oğuz-namesi’nde verilen bilgilerin
özeti mahiyetindedir. Parçada Oğuz’un doğuşu, doğumuyla annesini İslam’a davet
edişi, evlilikleri, babasıyla mücadelesi ve fetihlerinden kısaca
bahsedilmektedir. Metin baştan ve sondan eksik olup 104 beyittir. Mesnevi
tarzında Şehname vezniyle yazılmıştır. Eserin dilindeki ses ve şekil
özelliklerine dayanılarak metinin dilinin Klasik Çağatay yazı dili öncesi 13.
veya 14. asra ait Doğu Türkçesi olduğu söylenilmektedir.[17]
Bilinen Oğuz-name parçalarından biri de 15.
asır müellifi Yazıcıoğlu Ali’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Köşkü
no: 1390’da bulunan “Tevarih-i Ali Selçuk” isimli eserinin baş tarafında yer alan
65 satırlık bir parçadır. “Bu Oğuz kabilesine ve Oğuz kahramanlarına ait
alkışları, duaları ihtiva ediyor; mensur fakat ritmik ve aliterasyonlu bir
lisanla yazılmıştır, belki bir yarı mensur destanî metinden kopmuş bir
parçadır.”[18]
B. Ögel, Dede Korkut Kitabı’na göre dil ve üslûbunu daha eski ve manasını derin
bulur.28 Bu parçayı önce Rıdvan Nafiz, daha sonra O. Ş. Gökyay neşretmiştir.[19]
XV. asır sonlarında Anadolu’da Şeh-name[20] gibi
bir eser yazmak için hazırlıklara başlayan ve 366 cilt yazmayı tasarladığı
eserinin 82 cildini yazabilen Uzun Firdevsi de Süleyman-name isimli eserinde kahramanlarını
Şeh-name’deki ve çeşitli Arap kaynaklarındaki isimlerle isimlendirse de Türk
kahramanlar Oğuz-name geleneğinde olduğu gibi tasvir edilirler, Oğuz-name
geleneğinde olduğu gibi cihan hâkimiyeti ülküsünü taşırlar. Eserde olaylar Dede
Korkut Kitabı’na benzer bir üslupla anlatılır.35 Bu özellikleriyle eser Oğuz-name
geleneği içinde sayılabilir.
Süleyman-name’de Efrasiyab, Oğuz-namelerde
olduğu gibi yırtıcı hayvanlara benzetilmek suretiyle tasvir edilir. Efrasiyab’dan
bahsedilirken “Efrasiyabı Türk, ol ukkab sinelü köhne kurt” denilir. Yine Efrasiyâb
kendisinden bahsederken “Efrasiyabı gürdem, cengi cihan görmüş eski kurdam.”[21] der.
Görünüşü ve tavrının tasviri Dede Korkut Kitabı’ndaki kahramanların tasvirini
andırır şekile şöyle yapılır: “Efrasiyabı Türk da’hı aletmış aletı arış ekadd u
ekametile ta’ht üzerine oeturmuş şarab nuş ider.”[22]
“Bugur
Efrasiyabı Türk düşman pehlevanların karşusında görüp evren gibi baş kaldurup
kaplanlayın gögüs gerüp el dizine urup at kuyrugı gibi bıyıkların burup kılları
ucın kulaklarına iltüp gazaba gelüp”[23]
Yine savaşa giren Efrasiyab şu şekilde tasvir edilidir: “Leşker ortasında İsfendiyar’ı
âlem dibinde Efrasiyab’ı Türk altmış arış kadd u kametile, Rüstem minval salâbet
ve şecaatıla, üç yüz altmış altı batman demür gürzini tag gibi omuzına urmış gelür,
bir poladpuş gergedana Samı Süvar gibi süvar olup üç sinirli katı yayın kurup
tarba ta’htası gibi kılıcına gazab elin urmış gelür.”[24]
Eserin 3945. ciltlerinde Hz. Süleyman’la
mücadelesi anlatılan Efrasiyab’ı Türk kendi çevresindeki hükümdarları yenerek
İran ve Turan’a hâkim olmuş, Kaysar-ı Rum’u yenerek Sinop Kalesi ve çevresindeki
bakır madenlerini almış “âleme hükümran olma” ülküsünü taşıyan bir kahramandır.
Onun da tek amacı âlem hükümranlığıdır. Hz. Süleyman gönderdiği namede kendi
gücünü övüp kendisine tabi olmasını ister.[25]
Efrasiyab bu nameye çok kızar, kendi kahramanlığını uzun uzun överek asıl aleme
hükümran olmaya kendisinin layık olduğunu belirtir:
“Mûrçesin
sen heft serâverân özüm
Sen
Süleymân ben de Şeh Tûrân özüm Cem idersen nola Ankâ şâhibâz
Tagıdam
devletle ursam tablubâz Nola eger çok olsa koyun sürüsi
Leşkerinden
tola tâ milki cihân Sayd idem Sîmurg’unı sayyâdveş
Kayd
idem çok leşkerün cellâdveş Yâ kefen tak gerdenüne gel bana
Kim
Arab milkini virem girü sana Ta’htınile ‘hâtemün vir armagan
Kılıcımda
virmeyesin tâ ki cân Yo’hsa leşker çeke vardum üstüne
Kim
uram düşmân kılıç dostuna Okuyup nâmem idersen ger amel
Devletüne
gelmeye hergiz ‘halel Ger nasîhat tutmazisen yâ Arab
Tâc u
ta’htunla ilün kılam ‘harâb”[26]
Yukarıda verilen metinden de anlaşılacağı
gibi Efrasiyab gayesi mülk ve servet kazanmak değil “âleme hükümran olmak”tır.
Çünkü âlem hükümranlığını temsil eden “taht ve hatem” kendisine verildiğinde o
Arap mülkünü geri verecektir.
Oğuz-name’nin Türkmen rivayetleri Ebülgazi
Bahadır Han’ın 1660’da yazmış olduğu Şecere-i Terakime’de bulunmaktadır. M.
Ergin’e göre Ebülgazi bu eseri hazırlarken Reşidüddin Oğuz-namesi’nden istifade
etmekle birlikte kendi devrinde anlatılan Türkmen rivayetlerinden de istifade etmiştir.
Eser daha sonra istinsah edilirken yeni rivayetler de eklenmiş, dolayısıyla
Türkmenler arasında anlatılan Oğuz-name rivayetleri geniş olarak bu esere
yansımıştır.[27]
Z. Velidi Togan’a göre Ebülgazi Bahadır Han bu eserini yazarken Oğuz
rivayetlerinin kitap halinde yazılmış nüshalarından istifade etmiştir. Bahadır
Han’ın verdiği bilgiler genel itibarıyla Reşidüddin’e uyarken Reşidüddin’in
eserinde bulunmayan bazı tafsilatı da içermektedir.[28]
Ele en son geçen Oğuz-name metni ise Kazan
Üniversitesi Yazmalar Kütüphanesi’nde bulunan metindir. Yazma, kütüphaneye Sait
Vahidi’nin 1930-1937 yılları arasında yazma toplama çalışmaları sırasında
kazandırılmıştır. Yazma, Türkoloji dünyasına Prof. Dr. Fikret Türkmen
tarafından tanıtılmıştır. Yazma, üzerinde tanıtıcı bir yazı yayınlanarak
üzerinde inceleme başlatılmıştır.
Bu tanıtma yazısında verilen bilgilere göre
yazma talik yazıyla yazılmış, 109 varaklık bir yazmadır. İstinsah kaydı yoktur.
Ama kullanılan dilde Eski Türkçe ve Azerbaycan sahası Türkçesi özellikleri görülmekte
olduğundan yazmayı müstensih eski bir Oğuz-name nüshasından istinsah etmiş
olabilir. Yazmadaki ifadelerden müstensihin çeşitli kaynaklardan edisyon kritik
yapar gibi bu Oğuz-name nüshasını oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Bu Oğuz-name genel plan itibarıyla Şecere-i
Terakime’ye benzemekle birlikte konuları daha geniş olarak ele almıştır. Diğer
Oğuz-nameler’de olmayan bir kısım orjinal bilgiler de vermektedir. Meselâ
Şecere-i Terakime’de baştan Oğuz Han’ın yaratılması bahsine kadar olan kısım 12
varak iken Kazan’da bulunan Oğuz-name’de 35 varaktır.
Eserin
fasıl başlıklarıyla Şecere-i Terakime’nin fasıl başlıkları arasında ve Oğuz Han’ın
oğullarının isimlerinin verilmesinde bazı farklılıklar görülmektedir. Oğuz Han’ın
torunlarının isimleri verilirken bu farklıklar daha da artmaktadır. Yine Oğuz
Han neslinin saltanat sıralamalarında da bir kısım değişikliklerin olduğu
görülmektedir.[29]
Bilinen diğer bir Oğuz-name parçası
Uzunköprülü Seyid Ali’nin kitapları arasında bulunan on beş varaklık bir
mecmuada yer alan dört varaklık parçadır. Bu parçayı önce H. Namık Orkun
Türkiye Türkçesine aktarmasıyla birlikte yayınlamıştır.[30]
Sonra Prof. Dr. Kemal Eraslan parçayı dili bakımından inceleyerek Türkiye
Türkçesi’ne aktarmış ve konu üzerindeki çalışmalarını parçayla birlikte
yayınlamıştır.
Oğuzlar soylarını Oğuz Kağana dayandırdığı
için Oğuz adının da Oğuz Kağanın isminden geleceği düşüncesi pek olağandır. Bu
sebepledir ki Oğuz Kağan’ın kendisinden de bahsetmek gerekir.
[1] Bayat, Fuzuli, Mitten Tarihe Sözden Yazıya Dede Korkut Oğuz-nameleri, Ötüken Yayınları, İstanbul 2016. S. 20-21.
[2] Metin, Özarslan, Oğuz Kağan Destanı’nda Tarihi, Dini, Beşeri Ve Tabiatüstü Unsurlar, Prof. Dr. Dursun Yıldırım Armağanı, s.425. http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM
[3] Özarslan, a.g.e., s.426.
[4] Özarslan, a.g.e., s.427.
[5] http://www.edebiyadvesanatakademisi.com/
[6] W. Bang- G. R. Rahmeti, Oğuz Kağan Destanı, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2015, s.42.
[7] Prof. Dr. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınevi, Ankara 1981, s. 250
[8] Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I, 2. Baskı, Ankara 1989, s. 94, 115.
[9] Muharrem Ergin, a.g.e., s. 94.
[10] Muharrem Ergin, a.g.e., s. 94.
[11] Muharrem Ergin, a.g.e., s. 94.
[12] Paul Pelliot, Uygur Yazısıyla Yazılmış Uğuz Han Destanı Üzerini, Çevirin: Vedat Köken, Türk Dik Kurumu Yayınları, Ank. 1995, s. 7.
[13] Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Oğuz Destanı, 2. Baskı, İstanbul 1982, s. 118-120.
[14] Togan, a.g.e., s.122.
[15] Togan, a.g.e., s.123.
[16] Togan, a.g.e., s. 17-18.
[17] Eraslan, a.g.e., s. 170, 172.
[18] P. Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat, Bilge Su Yayınları, 2017, Ankara, s.80-81.
[19] O. Şaik Gökyay, Dede Korkut Hikayeleri, Kervan Kitapçılık, 1980, İstanbul, s.121-124.
[20] Fuzuli, Bayat, Oğuz Destan Dünyası, Oğuznamelerin Tarihi, Mitolojik Kökenleri Ve Teşekkülü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006. s.67.
[21] Mustafa Aksoy, Uzun Firdevsi'nin Süleyman-name'sindeki Destan Unsurları Cilt III, (Basılmamış Doktora Tezi) İzmir 2000, s.253.
[22] Mustafa Aksoy, a.g.e., s.243.
[23] Mustafa Aksoy, a.g.e., s.386.
[24] Mustafa Aksoy, a.g.e., s.253.
[25] Mustafa Aksoy, Uzun Firdevsi'nin Süleyman-name'sindeki Destan Unsurları Cilt III, (Basılmamış Doktora Tezi) İzmir 2000, s.247-249.
[26] Mustafa Aksoy, Uzun Firdevsi'nin Süleyman-name'sindeki Destan Unsurları Cilt III, (Basılmamış Doktora Tezi) İzmir 2000, s.363.
[27] Ebülgazi Bahadır Han, (Şecerei Terakime) Türklerin Soy Kütüğü, Hazırlayan: Muharrem Ergin, Tarihsiz. İstanbul, (M. Ergin'in yazdığı girişten), s. 12-13.
[28] Togan, a.g.e., s. 121.
[29] Prof. Dr. Fikret Türkmen, "Kazan'da Bulunan Yeni Bir Oğuz-name Nüshası Üzerine", Milli Folklor, Yaz 1995, Cilt: 4, Yıl: 7, Sayı: 26, s. 45.
[30] Kemal Eraslan, "Manzum Oğuz-name", Türkiyat Mecmuası, 1973-1975, Cilt: XVIII, İstanbul, s. 170, 172.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder