12 Eylül 2020 Cumartesi

Oğuz-nameler

 

Oğuzlar arasında Oğuz-namelerin çok eskiden beri var olduğu bilinmekle birlikte, bugün çok eski zamanlara ait bir Oğuz-name elde mevcut değildir. Fakat bununla birlikte bize kıymetli bilgiler veren çeşitli kaynakların yanı sıra daha sonra Oğuz-nameden yararlanılarak oluşturulmuş, içinde olağan üstü olaylar taşıyan Oğuz-name diyebileceğimiz eserler mevcuttur. Oğuz Kağan Destanı’nın dört ayrı yazması vardır. Çağatayca, Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folkloru, tarihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Destan Türklerin atası olduğu varsayılan Oğuz Kağan’ın hayatını anlatır. [1]

Yukarıda bahsedildiği üzere Türk milletinin en etkili kollarından birini Oğuzlar oluşturmaktaydı. Türk milletinde var olan destan geleneği Oğuzlarda da devam etmiştir. Oğuz topluluklarının destanî menkıbelerinin anlatıldığı eserler çeşitli kaynaklarda “Oğuz-name” olarak anılmıştır.

Bu destanın bugün başlıca iki yazılı şekli kalmıştır. Bunlardan biri İslamiyet tesirinden uzak olarak Uygur yazısı ile yazılmış’ varyantıdır Uygur varyantı destanın daha eski şeklini gösterir. Uygurca yazmada eksiklilikler bulunması dolayısıyla destanın nerede ve ne zaman yazıldığına dair bir bilgi yoktur.[2] Destandaki Altın Kağan ve Çürçet Kağan adları ile 1125’de Çin’e hakim olan Tonguz hanedanı yani Kinler kastedilmektedir![3] Oğuz Kağan Destanı’nın en eski şekli olan Uygur yazmasında baş ve son kısımlar eksiktir.

Uygurca metin ile Reşidüddin’in yazdığı varyantlar arasında benzerlikler ve farklılıklar vardır. Reşidüdinin eserini yazarken eski Türk kaynaklarına başvurmuştur. Bu durum ise destanın çok eksiden tespit edildiğini gösterir. İslami Oğuz Kağan olan Reşidüddirı’in Farsça metni, bazı değişikliklerle XV. yüzyılda Yazıcıoğlu tarafından Batı Türkçesine; Ebülgazi Bahadır Han tarafından da Çağatay Türkçesine aktarılmıştır.

Ebülgazi Bahadır Han’ın, Reşidedüddin’in eserinden faydalanarak Çağatay Türkçesine aktardığı Şecere-i Terakime (Oğuz Kağarı) Türkiye Türkçesiyle yayınlamıştır.[4] Ebulgazi Bahadır Han’ın “Şecere-i Terâkime” adlı eserinin 30. Sayfasından itibaren Oğuz Han’ın Hindistan, İran, Şam, Mısır vb. seferleri anlatılır.[5]  (geniş bilgi için “ Türklerin Soy Kütüğü”, M. Ergin yayınına bakınız)  Muharrem Ergin metni hazırlarken W. Bang ve R. R. Arat’ın Oğuz Kağan Destanı’nı esas almıştır.[6]

Destandan kısa bir örnek vermek gerekirse;

“kene kinlerden bir kün ay kaga, nug közü yarıp bodadı, irkek ogul togurdı,”

Görüldüğü üzere Uygurca metinde klasik metinle benzer ifadelerle başlar fakar metnin içeriği diğer varyantlardan farklı olarak daha az İslami motif barındırır.

Mısırlı Türk müellif Ebu Bekr b. Abdullah b. Aybek ed Devaderi yazmış olduğu Dürerü’ttican isimli Arapça eserinde 1229 yılı olaylarından bahsederken Oğuz-name’den şu şekilde bahsetmiştir: “Oğuz Türklerinin yanında Oğuz-name denilen bir kitap vardır ki elden ele dolaştırırlar. Oğuzların bidayeti halleri ve ilk padişahları hep bu kitapta mezkûrdur. Oğuz diye Türklere denir ki büyükleri Oğuz isminde birisi imiş.”[7]

Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyelerin sonlarında “Dedem Korkut boy boyladı soy soyladı, bu Oğuz-nameyi düzdi koşdı”,[8] “Dedem Korkut geldi şadılık çaldı, boy boyladı soy soyladı, gazi erenler başına ne geldiğin söyledi, bu Oğuz-name Beyregü olsun didi.”[9], “Dedem Korkut gelüben boy boyladı soy soyladı, bu Oğuz-name Yigenegün olsun didi.”[10], “Dedem Korkut gelüben şazılık çaldı, bu Oğuz-name’yi düzi koşdı, Begil oğlı Emrenü olsun didi.

Gaziler başına ne geldigini söyledi.”, “Dedem Korkut gelüben boy boyladı soy soyladı. Bu boy Delü Dumrulun olsun, menden sonra alp ozanlar söylesün, alnı açuk cömerd erenler dinlesün didi.”[11], “Dedem Korkut geldi kopuz çaldı, gâzi erenler başına ne geldügin söyledi.”[12] İfadeleri yer almaktadır. Bu ifadelerden Oğuz kahramanlarından her birisi için bir hikâye veya destan söylendiği, bunlara “Oğuz-name” isminin verildiği, bu destanlarda “gazilerin başına ne gediği”nin anlatıldığı anlaşılmaktadır. Yine bu ifadelere göre Dede Korkut bu Oğuz-nameleri “kopuz” çalarak söylemektedir. Oğuz-name’yi “alp ozanlar” söyleyip “alnı açık cömert erenler” dinlemektedir.

Yukarıda verilen bilgilerden Oğuzlar arasında Oğuz-namelerin çok eskiden beri var olduğu bilinmekle birlikte, bugün çok eski devirlere ait bir Oğuz-name elde mevcut değildir. Fakat bununla birlikte bize kıymetli bilgiler veren çeşitli kaynakların yanı sıra daha sonra Oğuz-nameden yararlanılarak oluşturulmuş, içinde epizotlar taşıyan Oğuz-name diyebileceğimiz eserler mevcuttur. Oğuz Destanı’na ait diğer bir önemli kaynak ise Moğol Tarihçisi Reşideddin Tabib’in 1305 yılında yazmış olduğu Camiü’t Tevarih adlı eserdir.

Yazar bu eserinin birinci cildinde Oğuzlardan bahsetmiş, ikinci cildinde “Tarihi Oğuzhan ve Türkan” başlığı altında; Oğuz’un ataları, doğuşu, evlenmesi, çocukları, fetihleri, ölümü, hükümdarlığın Kün Han’a geçişi hakkında bilgi verir. Boylara ad, yer, damga, ongun ve ülüşlerinin verilmesi, Kün Han’dan sonra gelen Oğuz yabguları ve idareleri, yabgulardan sonra iktidarı ele alan Kara Han oğlu Buğra Han ve neslinin idaresine ilişkin rivayetleri ve Oğuzların idari ve sosyal alanda ki birçok konuda bilgi vermiş ve bunları biz araştırmacılara aktarmıştır.

          Prof Dr. Faruk Sümer’e göre müellif, eserinde Oğuzlara ilişkin bu rivayetleri sözlü rivayetlerden yararlanarak vermiştir. Bunları nakleden raviler tarih bilgisinden mahrumdur ve yaptıkları rivayetlerin en yenilerinin tarihi bile 200-250 yıl öncesinin olaylarına dayanmaktadır. F. Sümer bir tarihçi olarak bu bilgilerin güvenilirliğini zayıf bulur.[13] Camiü’t Tevarih’ten bu kısımları tercüme edip bu konuda etraflı araştırmalarda bulunan Prof. Dr. Z. V. Togan’a göre ise Reşideddin yazılı kaynaklardan yararlanmak suretiyle bu kısmı yazmıştır.[14]

Z. V. Togan, Reşideddin metnin de geçen bir kısım lâkap, coğrafi isim ve kelimelerden hareketle buradaki bilgilere kaynaklık eden Oğuz-name’nin muhtemelen daha önce Argu dilinde yazılmış olduğunu, yararlanılan Türkçe Oğuz-name’nin sonra Uygur alfabesiyle yazıldığını ve eserde kullanılan Türkçenin Karahanlılar çağı Sir Derya Türkçesi ve Oğuzca’nın karışımı bir Türkçe olduğunu belirtmektedir.[15] Bu metin Farsçaya çevrilerek Reşideddin’e verilmiş. Reşideddin bu Farsça ve başka bir Moğolca metinden istifade ederek, bu metinlerin vermiş olduğu bilgilere sadık kalıp yer yer kendisi de eklemelerde bulunarak metinini oluşturmuştur.

Yararlanılan Oğuz-name’yi tesbit eden raviler Dede Korkut Kitabı’nı tesbit eden raviler gibi umumiyetle Ön Asya’da yaşayan Türklerin arasından çıkmıştır.[16] Görüldüğu gibi bu eser Farsça olmakla birlikte eserdeki Oğuzlarla ilgili kısım Azerbaycan ve Anadolu coğrafyasında yaşamış olan Türklerin oluşturduğu bir Oğuz-name’ye dayanmaktadır.

Reşideddin Oğuz-namesi’nde verilen bilgilerin özeti mahiyetindedir. Parçada Oğuz’un doğuşu, doğumuyla annesini İslam’a davet edişi, evlilikleri, babasıyla mücadelesi ve fetihlerinden kısaca bahsedilmektedir. Metin baştan ve sondan eksik olup 104 beyittir. Mesnevi tarzında Şehname vezniyle yazılmıştır. Eserin dilindeki ses ve şekil özelliklerine dayanılarak metinin dilinin Klasik Çağatay yazı dili öncesi 13. veya 14. asra ait Doğu Türkçesi olduğu söylenilmektedir.[17]

Bilinen Oğuz-name parçalarından biri de 15. asır müellifi Yazıcıoğlu Ali’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Köşkü no: 1390’da bulunan “Tevarih-i Ali Selçuk” isimli eserinin baş tarafında yer alan 65 satırlık bir parçadır. “Bu Oğuz kabilesine ve Oğuz kahramanlarına ait alkışları, duaları ihtiva ediyor; mensur fakat ritmik ve aliterasyonlu bir lisanla yazılmıştır, belki bir yarı mensur destanî metinden kopmuş bir parçadır.”[18] B. Ögel, Dede Korkut Kitabı’na göre dil ve üslûbunu daha eski ve manasını derin bulur.28 Bu parçayı önce Rıdvan Nafiz, daha sonra O. Ş. Gökyay neşretmiştir.[19]

XV. asır sonlarında Anadolu’da Şeh-name[20] gibi bir eser yazmak için hazırlıklara başlayan ve 366 cilt yazmayı tasarladığı eserinin 82 cildini yazabilen Uzun Firdevsi de Süleyman-name isimli eserinde kahramanlarını Şeh-name’deki ve çeşitli Arap kaynaklarındaki isimlerle isimlendirse de Türk kahramanlar Oğuz-name geleneğinde olduğu gibi tasvir edilirler, Oğuz-name geleneğinde olduğu gibi cihan hâkimiyeti ülküsünü taşırlar. Eserde olaylar Dede Korkut Kitabı’na benzer bir üslupla anlatılır.35 Bu özellikleriyle eser Oğuz-name geleneği içinde sayılabilir.

Süleyman-name’de Efrasiyab, Oğuz-namelerde olduğu gibi yırtıcı hayvanlara benzetilmek suretiyle tasvir edilir. Efrasiyab’dan bahsedilirken “Efrasiyabı Türk, ol ukkab sinelü köhne kurt” denilir. Yine Efrasiyâb kendisinden bahsederken “Efrasiyabı gürdem, cengi cihan görmüş eski kurdam.”[21] der. Görünüşü ve tavrının tasviri Dede Korkut Kitabı’ndaki kahramanların tasvirini andırır şekile şöyle yapılır: “Efrasiyabı Türk da’hı aletmış aletı arış ekadd u ekametile ta’ht üzerine oeturmuş şarab nuş ider.”[22]

“Bugur Efrasiyabı Türk düşman pehlevanların karşusında görüp evren gibi baş kaldurup kaplanlayın gögüs gerüp el dizine urup at kuyrugı gibi bıyıkların burup kılları ucın kulaklarına iltüp gazaba gelüp”[23] Yine savaşa giren Efrasiyab şu şekilde tasvir edilidir: “Leşker ortasında İsfendiyar’ı âlem dibinde Efrasiyab’ı Türk altmış arış kadd u kametile, Rüstem minval salâbet ve şecaatıla, üç yüz altmış altı batman demür gürzini tag gibi omuzına urmış gelür, bir poladpuş gergedana Samı Süvar gibi süvar olup üç sinirli katı yayın kurup tarba ta’htası gibi kılıcına gazab elin urmış gelür.”[24]

Eserin 3945. ciltlerinde Hz. Süleyman’la mücadelesi anlatılan Efrasiyab’ı Türk kendi çevresindeki hükümdarları yenerek İran ve Turan’a hâkim olmuş, Kaysar-ı Rum’u yenerek Sinop Kalesi ve çevresindeki bakır madenlerini almış “âleme hükümran olma” ülküsünü taşıyan bir kahramandır. Onun da tek amacı âlem hükümranlığıdır. Hz. Süleyman gönderdiği namede kendi gücünü övüp kendisine tabi olmasını ister.[25] Efrasiyab bu nameye çok kızar, kendi kahramanlığını uzun uzun överek asıl aleme hükümran olmaya kendisinin layık olduğunu belirtir:

“Mûrçesin sen heft serâverân özüm

Sen Süleymân ben de Şeh Tûrân özüm Cem idersen nola Ankâ şâhibâz

Tagıdam devletle ursam tablubâz Nola eger çok olsa koyun sürüsi

Leşkerinden tola tâ milki cihân Sayd idem Sîmurg’unı sayyâdveş

Kayd idem çok leşkerün cellâdveş Yâ kefen tak gerdenüne gel bana

Kim Arab milkini virem girü sana Ta’htınile ‘hâtemün vir armagan

Kılıcımda virmeyesin tâ ki cân Yo’hsa leşker çeke vardum üstüne

Kim uram düşmân kılıç dostuna Okuyup nâmem idersen ger amel

Devletüne gelmeye hergiz ‘halel Ger nasîhat tutmazisen yâ Arab

Tâc u ta’htunla ilün kılam ‘harâb”[26]

Yukarıda verilen metinden de anlaşılacağı gibi Efrasiyab gayesi mülk ve servet kazanmak değil “âleme hükümran olmak”tır. Çünkü âlem hükümranlığını temsil eden “taht ve hatem” kendisine verildiğinde o Arap mülkünü geri verecektir.

Oğuz-name’nin Türkmen rivayetleri Ebülgazi Bahadır Han’ın 1660’da yazmış olduğu Şecere-i Terakime’de bulunmaktadır. M. Ergin’e göre Ebülgazi bu eseri hazırlarken Reşidüddin Oğuz-namesi’nden istifade etmekle birlikte kendi devrinde anlatılan Türkmen rivayetlerinden de istifade etmiştir. Eser daha sonra istinsah edilirken yeni rivayetler de eklenmiş, dolayısıyla Türkmenler arasında anlatılan Oğuz-name rivayetleri geniş olarak bu esere yansımıştır.[27] Z. Velidi Togan’a göre Ebülgazi Bahadır Han bu eserini yazarken Oğuz rivayetlerinin kitap halinde yazılmış nüshalarından istifade etmiştir. Bahadır Han’ın verdiği bilgiler genel itibarıyla Reşidüddin’e uyarken Reşidüddin’in eserinde bulunmayan bazı tafsilatı da içermektedir.[28]

Ele en son geçen Oğuz-name metni ise Kazan Üniversitesi Yazmalar Kütüphanesi’nde bulunan metindir. Yazma, kütüphaneye Sait Vahidi’nin 1930-1937 yılları arasında yazma toplama çalışmaları sırasında kazandırılmıştır. Yazma, Türkoloji dünyasına Prof. Dr. Fikret Türkmen tarafından tanıtılmıştır. Yazma, üzerinde tanıtıcı bir yazı yayınlanarak üzerinde inceleme başlatılmıştır.

Bu tanıtma yazısında verilen bilgilere göre yazma talik yazıyla yazılmış, 109 varaklık bir yazmadır. İstinsah kaydı yoktur. Ama kullanılan dilde Eski Türkçe ve Azerbaycan sahası Türkçesi özellikleri görülmekte olduğundan yazmayı müstensih eski bir Oğuz-name nüshasından istinsah etmiş olabilir. Yazmadaki ifadelerden müstensihin çeşitli kaynaklardan edisyon kritik yapar gibi bu Oğuz-name nüshasını oluşturduğu anlaşılmaktadır.

Bu Oğuz-name genel plan itibarıyla Şecere-i Terakime’ye benzemekle birlikte konuları daha geniş olarak ele almıştır. Diğer Oğuz-nameler’de olmayan bir kısım orjinal bilgiler de vermektedir. Meselâ Şecere-i Terakime’de baştan Oğuz Han’ın yaratılması bahsine kadar olan kısım 12 varak iken Kazan’da bulunan Oğuz-name’de 35 varaktır.

 Eserin fasıl başlıklarıyla Şecere-i Terakime’nin fasıl başlıkları arasında ve Oğuz Han’ın oğullarının isimlerinin verilmesinde bazı farklılıklar görülmektedir. Oğuz Han’ın torunlarının isimleri verilirken bu farklıklar daha da artmaktadır. Yine Oğuz Han neslinin saltanat sıralamalarında da bir kısım değişikliklerin olduğu görülmektedir.[29]

Bilinen diğer bir Oğuz-name parçası Uzunköprülü Seyid Ali’nin kitapları arasında bulunan on beş varaklık bir mecmuada yer alan dört varaklık parçadır. Bu parçayı önce H. Namık Orkun Türkiye Türkçesine aktarmasıyla birlikte yayınlamıştır.[30] Sonra Prof. Dr. Kemal Eraslan parçayı dili bakımından inceleyerek Türkiye Türkçesi’ne aktarmış ve konu üzerindeki çalışmalarını parçayla birlikte yayınlamıştır.

Oğuzlar soylarını Oğuz Kağana dayandırdığı için Oğuz adının da Oğuz Kağanın isminden geleceği düşüncesi pek olağandır. Bu sebepledir ki Oğuz Kağan’ın kendisinden de bahsetmek gerekir.



[1] Bayat, Fuzuli, Mitten Tarihe Sözden Yazıya Dede Korkut Oğuz-nameleri, Ötüken Yayınları, İstanbul 2016. S. 20-21.

[2] Metin, Özarslan, Oğuz Kağan Destanı’nda Tarihi, Dini, Beşeri Ve Tabiatüstü Unsurlar, Prof. Dr. Dursun Yıldırım Armağanı, s.425. http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM

[3] Özarslan, a.g.e., s.426.

[4] Özarslan, a.g.e., s.427.

[5] http://www.edebiyadvesanatakademisi.com/

[6] W. Bang- G. R. Rahmeti, Oğuz Kağan Destanı, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2015, s.42.

[7] Prof. Dr. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınevi,  Ankara 1981, s. 250

[8] Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I, 2. Baskı, Ankara 1989, s. 94, 115.

[9] Muharrem Ergin, a.g.e., s. 94.

[10] Muharrem Ergin, a.g.e., s. 94.

[11] Muharrem Ergin, a.g.e., s. 94.

[12] Paul Pelliot, Uygur Yazısıyla Yazılmış Uğuz Han Destanı Üzerini, Çevirin: Vedat Köken, Türk Dik Kurumu Yayınları, Ank. 1995, s. 7.

[13] Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Oğuz Destanı, 2. Baskı, İstanbul 1982, s. 118-120.

[14] Togan, a.g.e., s.122.

[15] Togan, a.g.e., s.123.

[16] Togan, a.g.e., s. 17-18.

[17]  Eraslan, a.g.e., s. 170, 172.

[18] P. Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat, Bilge Su Yayınları, 2017, Ankara, s.80-81.

[19] O. Şaik Gökyay, Dede Korkut Hikayeleri, Kervan Kitapçılık, 1980, İstanbul, s.121-124.

[20] Fuzuli, Bayat, Oğuz Destan Dünyası, Oğuznamelerin Tarihi, Mitolojik Kökenleri Ve Teşekkülü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006. s.67.

[21] Mustafa Aksoy, Uzun Firdevsi'nin Süleyman-name'sindeki Destan Unsurları Cilt III, (Basılmamış Doktora Tezi) İzmir 2000, s.253.

[22] Mustafa Aksoy, a.g.e., s.243.

[23] Mustafa Aksoy, a.g.e., s.386.

[24] Mustafa Aksoy, a.g.e., s.253.

[25] Mustafa Aksoy, Uzun Firdevsi'nin Süleyman-name'sindeki Destan Unsurları Cilt III, (Basılmamış Doktora Tezi) İzmir 2000, s.247-249.

[26] Mustafa Aksoy, Uzun Firdevsi'nin Süleyman-name'sindeki Destan Unsurları Cilt III, (Basılmamış Doktora Tezi) İzmir 2000, s.363.

[27] Ebülgazi Bahadır Han, (Şecerei Terakime) Türklerin Soy Kütüğü, Hazırlayan: Muharrem Ergin, Tarihsiz.  İstanbul, (M. Ergin'in yazdığı girişten), s. 12-13.

[28] Togan, a.g.e., s. 121.

[29] Prof. Dr. Fikret Türkmen, "Kazan'da Bulunan Yeni Bir Oğuz-name Nüshası Üzerine", Milli Folklor, Yaz 1995, Cilt: 4, Yıl: 7, Sayı: 26, s. 45.

[30] Kemal Eraslan, "Manzum Oğuz-name", Türkiyat Mecmuası, 1973-1975, Cilt: XVIII, İstanbul, s. 170, 172.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Şehir ve Merkez: Ravenna, Constantinople ve Charlemagne arasında

  Classe, Ravenna'daki bazilika Sant'Apollinare'den mozaik detayı, altıncı yüzyıl.  Alamy. Ravenna'daki San Vitale kilisesin...

Öne Çıkanlar